Peki o zaman sizi diğerlerinden ayıran nedir?
Bir düşünelim:
Tanıdık gelenler var mı?
Öncelikle, herkes bağımlı olma riski taşır.
Herkes “Ben kontrol edebilirim, benim iradem güçlü” diyerek bir şeylere başlar.
Kullanım miktarı ya da davranış sıklığı arttıkça, iradeyi aşan fizyolojik bir süreç devreye girer. Basitçe; zehir içip zehirlenmeyi engelleyememek gibidir.
Bağımlılıklarda başlangıç deneysel bir süreçtir (ilk aşama), ara sıra ve kontrol altında gibidir.
Zamanla aynı etkiyi elde etmek için miktar arttırılır ve kötüye kullanım süreci (orta aşama) başlar.
Aralıklı ya da sıklıkla olsun, uzun süreli kullanım/davranış tekrarı sonunda birey o maddeyi/davranışı bırakamaz hale gelir. Kronik dönem (ileri aşama) dediğimiz bu dönem, kişinin beyninin çeşitli bölgelerinde hasarlanma ve bozulmaların meydana geldiği, artık bağımlılığının haz vermediği bir süreçtir.
Şimdi lütfen kendinize sorun, bu kadar biyolojik bir hastalıktan sizi muaf tutabilecek nasıl bir savunma silahınız olabilir?
Buna verilecek en yalın yanıt: İnkar’dır. İnkar; yüzleşmenin bizi yoğun biçimde duygusal olarak sarsacağı durumları yok sayarak benliğimizi koruduğumuz en temel savunma mekanizmalarımızdandır.
Herhangi bir maddeyi kullanımınız ya da bir davranışı tekrarlamanız sorun olmaya başladıysa ara ara sizi yokladığını, huzursuz hissettirdiğini fark edersiniz.
“Biraz abarttım galiba” ve “Gene okul/işe geciktim” gibi düşünceler artmaya başlar.
İşte öyle anlarda: “Amaan zaten yoklama alınmıyor/patrona bir bahane uydururum” ya da “Kafamı başka türlü dağıtamıyorum/ O kadar da keyfim olsun” diye düşünen yanınız, ortada bir sorun olduğunu inkar ederek kendini rahatlatmaya çalışan yanınızdır. Tam da bu düşüncelerle inkarını besleyen insanlar, farkında olmadan bağımlılıklarının ilerleyişine uygun zemin hazırlar.
Bir sorun olduğunu hissediyorsanız hislerinize güvenin, sorun var demektir.
Adım atmak için, sorunun yaşamınızı tepetaklak edecek kadar ilerlemesini beklemeyin.
Danışın ve önerilirse destek alın.
“Özgürlük ve bağımsızlık kaygısı, ancak hâlâ umutla yaşayan bir varlıkta duyulur.” Albert Camus
Şimdi, tam da şuan bu yazıyı okuyorsunuz. Garip bir durum. Hasta olmak için yüzlerce neden sayabilirsiniz; ama iyileşmek için tek bir tanesini bile bulamıyor olabilirsiniz. Alın size bir neden: şuan bu yazıyı okuyorsanız, hala umudunuz var demektir. Belki eski bir fotoğraf kadar soluk renklerde olsa da ertelediğiniz bir hayaliniz vardır. Ya da çevrenizde, anlam veremeseniz de sizden vazgeçmeyen insanlar.
Üzerine düşündüğünüzde iyileşmeye değecek tek bir şey dahi bulamıyorsanız, o zaman gelin sizinle birlikte “sizi” tanıyalım. İyileşmeye değip değmeyeceğini birlikte bulalım.
Değişime karar vermek zordur. Üstelik bu kararsızlık sorunu inkar ettiğiniz anlamına da gelmez. Defalarca deneyip her seferinde yeniden başladıysanız, kesenize yeni bir hayalkırıklığı daha koyma ihtimalinden çekinebilirsiniz. Değişimin nasıl mümkün olduğuna hiç şahit olmadıysanız, tedaviye güvensizlik yaşayabilirsiniz. Buna rağmen, ancak siz kendinize bu şansı verdiğiniz zaman, yaşam kaynaklarını size açacaktır. Bağımlılıktan kurtulmanın ilacı temastır: ilk önce kendine, sonra çevreye ve nihayet evrene.
Andre Gide’ın söylediği gibi “Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan yeni okyanuslar keşfedemez.”