Esrar, kenevir bitkisinin kurutulmuş yaprak ve çiçeklerinden elde edilen psikoaktif bir uyuşturucudur. 400’ün üzerinde kimyasal madde içermektedir. Bunlardan en temel etken maddesi THC’dir (tetrahidrokannabiol). Ot, joint, sarıkız, plaka, kendir, derman, afgan, papatya, keyif, sarma, lübnan, cigara ve kuru gibi isimlerle bilinir. İşleniş biçimine göre marihuana/ganja, kubar (gubar), ve paspal gibi isimler alır.
Kurutulmuş toz esrar dışında, reçine esrar ve likit esrar (haşhiş yağı) olarak farklı çeşitleri satılmaktadır. Sigara olarak ya da pipo, puro gibi aparatlarla içilebilir. Bong ya da kova gibi nargileye benzer yöntemlerle tüketimi de yaygındır. Özellikle yurdışında kahve, çay ya da kek gibi alternetif tüketim biçimleri de bulunmaktadır. Esrarın tüketim biçimine göre etki gücü de farklılık göstermektedir.
Beyindeki kannabinoid reseptörleri beynin zevk, hafıza, düşünce, konsantrasyon, duyu, zaman, algı ve motor hareket gibi işlevlerinden sorumlu bölgelerinde daha yoğun olarak bulunmaktadır. Dolayısıyla esrar etkisini en çok bu alanlarda gösterir.
Esrar içilmeye başlandıktan yarım saat içinde: kalp hızında artışa, kan basıncında düşmeye ve kaslarda gevşemeye yol açar. Gözlerde kızarma, ağız kuruluğu, fazla ısınma ya da üşüme hissi oluşur. Bir süre sonra zamanda yavaşlama, duyusal algılamada bozukluklar (özellikle abartılı algılama) ortaya çıkar. Hafıza ve öğrenme zayıflar, düşünme ve problem çözme hızı yavaşlar. Kişi bedenen gevşer ve koordinasyon bozulur. Gülme krizleriyle karakterize aşırı bir neşe hali oluşur. Kişiler normale göre çok konuşabilir. Kullanım sonrası iştahta açılma özellikle de şekerli gıdalara yönelme gözlemlenebilir.
Bazı zamanlarda bu belirtilerin akabinde kaygı, korku, huzursuzluk gibi yoğun olumsuz duygular ya da çökkünlük hali de oluşabilir. Bu duyguların şiddeti; kullandığı doza, kullanım biçimine ve kişinin o anki ruh haline bağlı olarak farklılık gösterir. Bazı kişilerde süreç içinde kullanım dışı zamanlara da yayılan daimi bir uyuşukluk hali, duygusal dengesizlik, motor hareketlerde bozulma, göğüste sıkışma (özellikle kova vb. yöntemlerle tükentenlerede daha sık) görülebilir.
Esrarın etki süresi kullanım miktarı ve biçimine göre farklılık gösterir. Sigara biçiminde kullanımında etkisi ortalama 3 saat kadar sürer. Etki süresi dolduğunda sanıldığının aksine bedenden hızlı bir biçimde atılmaz.
Vücutta esrarın izlerinin bulunma süresi metabolizma hızı, içme sıklığı, içilen miktar ve ne kadar zamandır içildiği gibi birçok faktöre bağlıdır.
Benzer değişrkenler esrarın idrar testinde ne kadar süreyle çıkacağını da etkiler. Örneğin, ilk kez esrar tüketen birinin kullanımdan 3-4 gün sonra idrar tahlilinin pozitif çıkması düşük bir olasılıktır. Bununla birlikte, uzun süredir yoğun esrar tüketen bir kullanıcı için bu sürenin tespiti çok daha zor olacaktır. Yoğun esrar tüketen bazı kullanıcıların son kullanımdan sonraki 3 ay boyunca idrar tahlillerinin pozitif çıktığını gösteren bazı çalışmalar mevcuttur. Üstelik idrar tahlili tek seçenek değildir; saç analiziyle de geçmiş kullanıma dair ayrıntılı bilgi edinilebilmektedir. Özellikle sık ve yoğun miktarda esrar kullananlar için özellikle de yasal bir sürecin işlediği durumlarda (denetimli serbestlik vb.) tahlillerde esrarın çıkmamasını sağlamanın en garantili yolu hiç kullanmamak olacaktır.
Esrar zihni açmaktan ziyade bulanıklaştıran bir maddedir. Esrar kullanımı sırasında zamanın yavaşlaması, renklerin daha canlı algılanması, seslerin daha yoğun hissedilmesi, çevreye olan ilginin de azalmasıyla birlikte kişi o anki meşgalesine daha fazla odaklanabildiğini hisseder. Normal zamanda dikkatini çekmeyen birçok ayrıntı esrar etkisi altındayken büyüleyici gelir. Kişi zihninden geçen düşünceleri ve çağrışımlarını zihni yavaşladığından dolayı daha fazla yakalar ve olduğundan daha anlamlıymış gibi değerlendirir. Hatta grup halindeki kullanımlarda karşılıklı sohbetler o an için olduğundan derin algılanır. Birçok kişinin esrarın yaratıcılığı arttırdığını söyleyerek kullanması bu yanılsamalardan kaynaklanmaktadır.
Walter Benjamin, kendi kullanım deneyimleri üzerine (1927-1934) yazdığı “Esrar Üzerine” isimli kitabında bu durumu şöyle betimlemektedir:
“Eskisi gibi, yine aynı düşünce patikalarını izlersiniz. Ama bu kez patikalara güller saçılmıştır.”
Benzer şekilde, bir başka deneyiminde:
“Bloch (birlikte kullanıdığı arkadaşı) dizime hafifçe dokunmak istedi. Bu dokunuşu gerçekleşmesinden çok önce hissedebildim ve onu auramın son derece iğrenç bir ihlali olarak duyumsadım. Bunu anlayabilmek için, esrarla birlikte tüm hareketlerin bir yoğunluk ve amaçlılık kazanıyor gibi göründüğünün ve bu yüzden rahatsız edici olduğunun farkında olmak önemli.”
olarak ifade eder.
Bu yanılsamaları daim kılmak adına düzenli ve dozu arttırarak tüketen kişilerde ilk zamanlardaki o büyülü gelen odaklanma hali kaybolur, aksine herşeye karşı bir ilgisizlik ve isteksizlik oluşur. Kişi çalışmak ve bir şeyler yaratmak istemez. Dikkati odaklanmada dalgalanmalar oluşur. Eve kapanıp sabahtan akşama kadar esrar içme, uyuma ve başka hiçbir şey yapmama hali böyle durumlarda sıkça görünür. Depresyonu çağrıştıran bu çökkün ve isteksiz ruh haline “Amotivasyon Sendromu” adı verilir. Kullanım sonlandırılmadığı ve yaşamla sağlıklı bir temas kurulamadığı müddetçe amotivasyon sendromunun uyuşuk doğasından çıkabilmek pek mümkün değildir. Geçici bir içe dönme hali gibi düşünülebilen bu birikimli süreç, boşladığı her sorumluluğun sırtına yük olarak binmesiyle birlikte kişiyi daha da sıkıştırarak diğer psikolojik hastalıklara ve bozukluklara da açık hale getirebilir.
Esrarın etki gücü geçmiş yıllara nazaran giderek artmıştır. Amerika’da 1990’ların başında el konulan esrar örneklerindeki ortalama THC içeriği kabaca yüzde 3.7 marihuana ve yüzde 7.5 sinsemilladan (özellikle dişi bitkilerden elde edilen daha yüksek etki gücüne sahip marihuana) oluşmaktaydı (1). 2013 yılına geldiğimizde ise, bu oran yüzde 9.6 marijuana ve yüzde 16 sinsemilla’ya kadar yükselmiştir.
Ayrıca esrarın değişik kullanım metodları da etki gücünü ve dolayısıyla bağımlılık potansiyelini arttırabilmektedir. Örneğin, kannabisin yağının çıkarılarak tüketildiği yöntemle (dabbing) elde edilen bazı esrar örnekleri ortalama yüzde 50, bazıları ise yüzde 80’i aşan oranda THC içermektedir. Bu eğilimler özellikle yeni kullanıcılar veya beyin gelişimi sürmekte olan gençlerde esrar kullanımının olumsuz sonuçlarını geçmişte olduğundan daha ciddi noktalara taşımaktadır.
Kemirgenler ve insanlar üzerinde yapılan birçok çalışma, esrar kullanımının yaşamın ilerleyen safhalarında kişinin diğer madderi kötüye kullanma ya da o maddelere bağımlı olma potansiyelini arttırdığını göstermektedir. Örneğin, fareler üzerinde yapılan bir çalışmaya göre: Daha önce THC tatbik edilmiş fareler, daha sonraki aşamalarda yalnızca THC’ye maruz kaldığında değil; aynı zamanda morfin gibi diğer uyuşturulara maruz bırakıldığında da artmış davranışsal yanıt göstermektedir (bkz. çapraz hassasiyet fenomeni). Ancak bu durum yalnızca esrara özgü değildir. Esrardakine benzer bir durum alkol ve nikotin için de geçerlidir. Araştırmalara göre bu maddeler de beyni diğer maddelere daha yüksek oranda yanıt verebilmesi için hazırlamaktadır. (2) (3) (4)
Bu bulgulara paralel olarak, alanda yapılan birçok çalışma alkolün ve esrarın özellikle de genç popülasyonda daha sert maddelere geçiş için ilk basamak olabileceği fikrini desteklemektedir (5)
Tüm bunlar esrarın “geçiş maddesi” olduğu fikriyle tutarlı olmakla birlikte; birçok esrar kullanıcısının yaşamın ilerleyen safhalarında daha farklı ve daha sert maddeleri kullanmaya başlamadığı da görülmektedir. Benzer şekilde esrar kullanımı olmaksızın daha “sert” kabul edilen maddelerle başlayan ve yalnızca o maddelere bağımlılık geliştiren kişiler de karşımıza çıkmaktadır.
Bir maddenin yasal, kolay ulaşılabilir ve ucuz olması elbette ki kullanımını arttıran bir faktördür. Sosyal ortam gereği esrara kolay ulaşabilen bir gencin (örneğin evde esrar içen bir ebeveyni varsa) madde kullanım geçmişinin esrarla başlaması kaçınılmaz olabilir. Ya da sağlık alanında çalışan bir kişinin başka bir madde kullanımı olmaksızın reçeteli ilaçları kötüye kullandığı gözlemlenebilir. Geçiş maddesi hipotezine başka bir alternatif olarak, madde kullanımına genetik olarak daha yatkın kişilerin sigara ve esrar gibi maddelerle başlasalar bile bir süre sonra diğer uyuşturucu maddelere yönelme risklerinin daha fazla olduğu düşünülebilir. (6)
Tüm bunlar bize biyolojik faktörler kadar kişinin içinde yaşadığı bağlam, kişilik yapısı, sosyal desteği, yatkınlıkları vb. diğer faktörlerin de kişinin madde kullanım riskini değerlendirebilme açısıdan kritik önem taşıdığını göstermektedir.
Uzun süreli esrar kullanımı, özellikle de gençlik döneminde başladığında, düşünme hafıza ve öğrenme fonksiyonlarını azaltarak beynin bu alanlar arasında bağlantı kuma fonksiyonunu olumsuz yönde etkiler.
Esrar dumanı akciğerleri tahriş eder, bu yüzden sıklıkla esrar tüketen kişilerde nefes alma sorunları, sürekli öksürük, balgam ya da bronşit gibi solunum sorunları görülebilir. Bu kişiler akciğer hastalıkları açısından yüksek risk altındadır.
Esrar kalp atış hızını yükselttiği için bu kişiler aynı zamanda kalp krizi açısıdan da daha fazla risk altındadır.
Esrarın uzun süreli kullanımı sonucu ruhsal bozukluklar da ortaya çıkabilmektedir. Bu bozukluklar esrar kullanımı sırasında ya da uzun süreli esrar kullanımı sonrası olabilir. Amotivasyon sendromu, sosyal olarak çekilme, depresyon, anksiyete bozuklukları (panik atak vb.) ve intihar düşünceleri görülebilir.
Esrar, kullanan kişilerde halüsinasyonlar ve paranoya gibi geçici semptomlar ortaya çıkarabildiği gibi şizofreni hastalarında mevcut semptomları arttırabilmektedir.
Esrarın doğrudan bir psikiyatrik bozukluğa yol açmasa bile herhangi bir psikiyatrik rahatsızlığa yatkın kişilerde rahatsızlığın açığa çıkmasını tetikleyebildiği bilinmektedir.
Esrar kullanımıyla endojen kannabioid sistemin aşırı uyarılması süreç içinde beyinde bağımlılığa yol açabilecek değişikliklere neden olur. Böyle bir durumdaki kişi öceliklerini esrara göre belirlemeye başlar ve yaşamında olumsuzluklara sebep olsa da kullanımının önüne geçemez.
Yoğun olarak esrar kullanan kişilerde özellikle bıraktıktan sonraki ilk iki hafta sinirlilik, huzursuzluk, titreme, terleme, ateş, iştahta azalma, uyumada zorluk, sindirim sistemi sorunları (ishal ya da kabızlık gibi), dengesiz duygudurum, alınganlık vb. belirtiler görülebilmektedir. Bazı kullanıcılarda esrar bırakıldığında daha hafif fiziksel yoksunluk belirtileri ortaya çıktığından (bazen de depresyonu çağrıştırdığından) kullanan kişi tarafından göz ardı edilebilir. Buna rağmen, kullanıcıların çoğunlukla “alışkanlık” ya da “psikolojik bir bağımlılık” olarak nitelendirdiği aşerme (craving) yani tekrar kullanmaya dair yoğun istek duyma hali sıklıkla görülür. Sanıldığının aksine bu durum da en az fiziksel yoksunluk belirtileri kadar biyolojiktir.
Tıbbi alanda esrar, ağrı kesici ve rahatlatıcı etkileri nedeniyle migren tedavisinde, kanamalarda, doğumlarda ve epilepsi gibi hastalıklarda geçmiş yüzyıllarda kullanılmıştır.
Günümüzde kanserin neden olduğu kronik ağrıların, iştahsızlığın ve bulantının tedavisindeki etkiliğine dair bazı araştırmalar mevcuttur. Benzer biçimde Aids’e bağlı kilo kaybı, iştahsızlık, bulantı ve genel duygudurumunda iyileşme olduğu yönünde bazı araştırma bulguları edinilmiştir. Uyku bozuklukları, multiple skleroz, adet öncesi sendromu, duygudurum düzensizlikleri ve opioid yoksunluğu belirtileri üzerinde azaltıcı etkileri de bazı araştırmalarda bulgulanmıştır.
Elbette, esrarın tıbbi alandaki kullanımıyla, düzenli olarak sigara biçimindeki bir kullanım kastedilmemektedir. Optimal dozlarda doktor kontrolünde belirli bir süre zarfında özellikle de çeşitli hastalıkların yan etkilerine yönelik alternatif bir tedavi olarak kullanımı araştırılmaktadır.
Tüm bunlara rağmen, tıbbi kullanıma ilişkin henüz yeteri kadar çalışma yapılmamıştır. Esrarın hastalıklardaki kullanımının uzun dönem etkileri henüz bilinmemektedir. Halihazırda esrarın bağımlılık yapan etkisi risk etmeni olarak varlığını sürdürmektedir. (7)
Esrar bağımlılığının tedavisi diğer maddelerde olduğu gibi kişinin maddeden arındırılması, yaşadığı yoksunluk belirtilerinin azaltılması, nüksün önlenmesi, bağımlılığa eşlik eden olası psikolojik rahatsızlıkların tedavisi, kullanımı tetikleyebilecek yaşamsal sorunların giderilmesi ve duygularla sağlıklı başa çıkma becerisi kazandırma gibi çalışmaları içerir. Tüm bu çalışmalar kişinin kullanım geçmişi ve kişisel yatkınlıkları-ihtiyaçları çerçevesinde kişiye özgü planlanır.
Kullanımı bırakmak tek başına yeterli bir tedavi değildir. Her bağımlılığın kişinin yaşamında doldurduğu boşluklar vardır. Hastalık kronikleştikçe, bağımlılığın doldurduğu alanlar kara delik gibi kişinin beslendiği bütün diğer kaynakları yutarak genişler. Böyle durumdaki bir kişinin elinden bağımlılığını almak benliğinden koca bir parça koparmak gibidir; kopan parçanın sağlıklı muadilleriyle doldurulması gerekir. Aksi durumda bir süre sonra kişi iyileşme motivasyonunu kaybederek eski alışkanlığına geri dönebilir. Psikoterapi, kişinin kendinde halihazırda var olan içsel kaynaklarına ulaşabilmesi ve yeni yaşamsal beceriler edinebilmesi için kalıcı iyileşmenin temel taşlarından biridir.
(1) www.ncjrs.gov/pdffiles1/ondcp/mpmp_report_104.pdf)
(2) Agrawal, A., Neale M.C., Prescott, C. A. & Kendler, K. S. (2004). A twin study of early cannabis use and subsequent use and abuse/dependence of other illicit drugs. Psychol Med.; 34:1227-1237.
(3) Cadoni, C., Pisanu. A., Solinas, M., Acquas, E. & Di Chiara, G. (2008). Behavioural sensitization after repeated exposure to delta 9-tetrahydrocannabinol and crosssensitization with morphine. International Society for Neurochemistry, J. Neurochem; 106: 1586–1593.
(4) Panlilio, L.V., Zanettini, C., Barnes, C., Solinas, M & Goldberg, S.R. (2013). Prior exposure to THC increases the addictive effects of nicotine in rats. Neuropsychopharmacology;38: 11989-11208
(5) Kirby,. T. & Barry, A.E. (2012). Alcohol as a gateway drug: a study of US 12th graders. J Sch Health; 82: 371-379.
(6) Kleinig, J. (2015). Ready for Retirement: The Gateway Drug Hypothesis. Substance Use & Misuse, 50:8-9, 971-975,
(7) Tellioğlu, T. &Tellioğlu Z. (2012). Tıbbi Esrar Psikiyatrik Bozuklukların Tedavisinde Kullanılabilir mi?. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni; 22(1):98-109.