Bağımlılık Nasıl Anlaşılır

Bağımlı Kişilerdeki Tipik Davranış ve Tutumlar

Her kişide farklı belirtiler gözlenmekle birlikte, madde alımını ya da davranışı sürdürebilmek için aşırı zaman ayırmayla bağlantılı olarak bağımlı kişilerde aşağıdaki davranışlar gözlemlenebilmektedir:

  • Sorumluluklarını aksatma
  • Yalnız kalmayı tercih etme
  • Yeni bir sosyal ortama dahil olma ve bu ortama eski dostlarını ya da yakınlarını dahil etmeme
  • İki uçta ya da dengesiz duygudurum ve duyguları yoğun olarak yaşama (aşırı sinirlilik vb.)
  • Kontrolsüz ya da aşırı para harcama
  • Diğer aktivitelere ilginin azalması
  • Odaya kapanma ya da evde durmama
  • Bahaneler üretme
  • Kendine bakmamaya başlama
  • Bağımlılığını engellemeye yönelik çevreden gelen uyarılar karşısında aşırı tepki verme
  • Sıklıkla yalan söyleme ya da çelişkili konuşma.
Yoksunluk Belirtileri

Madde ya da alkol kullanımı söz konusu olduğunda yukarıdaki belirtilere ek olarak yoksunluğa bağlı fiziksel belirtiler ortaya çıkabilmektedir. Bu belirtiler kullanılan kimyasalın türüne ve kişinin fiziksel özelliklerine göre değişebilir:

  • İştah dengesizlikleri ve kilo kaybı
  • Uykusuzluk, aşırı uyuma ya da uyku ritminin kayması
  • Aşırı duyarlılık ya da uyarılmışlık
  • Sarhoşluk hali
  • Titreme
  • Terleme
  • Huzursuzluk
  • Baş ağrısı
  • Eklem ağrıları
  • Çöküntü
  • Yorgunluk
  • Konsantrasyon bozukluğu
  • İsteksizlik
  • Sinirlilik
  • Mide Bulantısı, karın ağrısı ya da ishal gibi sindirim sistemi sorunları
  • El ve ayaklarda uyuşma ya da çekilme
  • Konuşmada ya da bedensel aktiviteleri yerine getirmede zorluk
  • Kopuk cümleler kurma
  • Hafıza sorunları
  • Göz bebeklerinde büyüme küçülme
  • Gözlerde kanlanma (Buna bağlı damla kullanımı)
  • Cinsel isteksizlik
  • Ciltte deformasyon: lekeler ve yaralar
  • Vücudun çeşitli yerlerinde enjeksiyon izleri (yalnızca kollarda rastlanmaz, bazen kasık ya da ayak parmakları gibi görünmeyen yerlerde de bulunabilir)
Kötüye Kullanıma Dair Sinyaller

Madde ve alkolün kötüye kullanımı, aşırı ve uygunsuz biçimde kullanımına verilen bir isimdir. Kişi kendi yaşantısında ya da çevresiyle ilişkilerinde sorunlar yaşamasına rağmen kullanmaya devam eder. Kötüye kullanım olarak tanımlayabilmek için yinelenen biçimde aşağıdaki belirtilerin gözükmesi gerekir:

  • Fiziksel yaralanma ya da hastalığa rağmen kullanmaya devam etme,
  • Alkol ya da maddeye bağlı hukuki sorunlar yaşama (örneğin: alkollü araç kullanırken yakalanma),
  • Aile, arkadaşlar ya da tanıdıklarla ilişki sorunları yaşama (örneğin: sorumluluklarını yerine getirememe),
  • Bununla birlikte; kişide dürtüsellik (örneğin; aşırı para harcama), diğer faaliyetlere ilginin azalması (örneğin: işe konsantre olamama) ve bazı durumlarda kısa süreli hafıza kaybı ya da geçici bilinç kaybı da görülebilmektedir.
Kötüye Kullanımın Bağımlılığa Döndüğünün İşaretleri

Kötüye kullanım; kullanılan maddenin miktarı ya da bağımlılık yapan davranışın sıklığının artmasıyla bağlantılı olarak bağımlılığa dönüşebilir.

Kişiler bağımlı oldukları madde ya da davranışla ilgili dürtülerini kontrol edemediklerini hissetmeye başlar. Çevrelerinden yaşadıkları sorunu gizleme eğilimi gösterir.

Söz konusu bağımlılık madde ya da alkol olduğunda, bu kimyasalların eksikliğiyle birlikte yoksunluk sendromu adı verilen rahatsızlık verici fiziksel belirtiler (örneğin; terleme, el ve ayaklarda çekilme vb.) yaşanmaya başlar.

Fiziksel bağımlılık yaşamayan kişilerde dahi kişilerin çoğunlukla “psikolojik bağımlılık” olarak tanımladığı madde kullanmaya ya da davranışı sürdürmeye dair aşırı istek duyma (craving) görülmektedir. Öfke, kaygı gibi duygularla başa çıkabilmek ya da heyecan duygusu yaşayabilmek için maddesel ya da davranışsal bir bağımlılığı sürdürmek de bağımlılığın “psikolojik” olarak değerlendirilen yönünün bir parçasıdır.

Özellikle fiziksel belirtilerin olmadığı durumlarda kişiler problemleri olduğunu inkar etme eğilimini daha sık gösterir. Oysa ki bu belirtilerin de en az fiziksel belirtiler kadar biyolojik alt yapısı vardır: Hormonel süreçler, beynin hafıza ve ödüllendirme mekanizmalarının işleyişi işin içindedir. Aslında halihazırda psikolojik olarak tanımlanan her değişken beyin ve işleyişinden bağımsız değildir.

Bağımlılığın İşaretleri:
  • Toleransın artması: Aynı etkiyi yakalayabilmek için madde miktarında ya da davranışın sıklığında artış
  • Yoksunluk sendromu yaşama ve yoksunluktan kurtulmak için madde alımı yapma ya da bağımlı olunan davranışı devam ettirme
  • Tasarladığından daha fazla tüketme ya da davranışı planlanandan fazla sürdürme
  • Bağımlılığını kontrol etmeye çalışma ve çabaların çoğunlukla boşa çıkması
  • Bağımlılığını sürdürebilmek ya da etkilerinden kurtulabilmek için çokça zaman harcama
  • Bağımlılığına bağlı önemli sosyal etkinlikleri bırakma, erteleme ya da azaltma
  • Sorun olduğunu bilmesine ve yaşamasına rağmen kullanıma ya da davranışa devam etme.
Peki ya sosyal içicilik?

Bazı bağımlılık türleri, diğerlerine göre sosyal açıdan daha kabul edilebilir görülür. Bunun nedenleri bir başka yazı konusu. Ama bildiğimiz bir şey var ki, bir bağımlılık türüne bakış açımız; kişisel değerlerimiz, inanç biçimimiz, bugüne kadar çevremizden edindiğimiz bilgiler, yetiştirilme tarzımız ve yaşadığımız bağlam gibi birçok değişkenden etkilenmektedir. Tüm bu kişisel ve toplumsal değişkenlerle değerlendirme biçimimizden bağımsız olarak sosyal içiciliği aşağıdaki gibi tanımlayabiliriz:

  • Bu kişiler madde ya da alkolü eğlenmek ve çevreleriyle iyi zaman geçirmek için kullanırlar
  • Bu kişiler madde kötüye kullanımına bağlı olarak ciddi sorunlar yaşamazlar (sorunları görmüyor olmak= değildir sorun yok)
  • Bu kişilerin madde ya da alkol tüketimleri miktar ve sıklık açısından kontrollüdür. (akşamdan kalıp işe sefil halde gidebiliyor olmak kontrol edebildiğinizi göstermez)
  • Bu kişilerin gündeminde alkol ya da madde büyük yer işgal etmez (kullanabilecekleri zaman aralıkları yaratmak için seferber olmaz ya da başka planlarını devamlı iptal/revize etmezler)
  • Bu kişilerin ailelerinden ya da sosyal çevrelerinden kullanımlarına dönük uyarı gelmez. (Diğer bağımlılar tarafından kabul görüyor olmak tarafsız bir ölçüt değildir. Aynı şekilde, kullanımınızın içinde yaşadığınız bağlamın değer yargılarıyla çatışıyor olması da sizi bağımlı yapmaz)
Sosyal içicilik bir ütopya mı?

Bağımlılık çoğunlukla deneyimleme güdüsüyle başlayan, kötüye kullanımla devam eden ve kronik/ileri derece kullanımla aşamalı olarak ilerleyen bir hastalıktır. Kimse bağımlı olmak için bir şeylere başlamaz. Özgür olmaya ve deneyimlemeye çalışırken bağımlı olmak yadsınamayacak derecede yaygındır.

Bir madde ya da davranışa bağımlılık geliştirmek kişisel (genetik, fiziksel, davranışsal, psikolojik vb.) birçok değişkenden etkilenir. Dolayısıyla ilk denemede ya da yaşamınızın bir döneminde bir şeylerin ucunun kaçmamış olması, ileride kaçmayacağı anlamına gelmez. Özellikle yasal olarak kullanımı engellenmiş olan maddeler halihazırda hukuki sorunları beraberinde getirdiğinden sosyal içiciliğin “ciddi sorunlar yaratmama” kriterine başlı başına engel teşkil etmektedir. Bir sorun olmadığını düşünüyor, yalnızca kullanımınızı kontrol altına alma gereksinimi hissediyorsanız, halihazırda bu kontrolü yitirmeye başlamışsınız demektir. Böyle bir durumda yaşamın haz veren başka kaynaklarına yönelmek ve bu konuda danışmanlık almak daha akıllıca bir seçim olabilir.